...кαηкαℓıƒє-ƒσяυм...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İmanın Lezzetinin Tadıldığı Nokta: Müşahade

Aşağa gitmek

İmanın Lezzetinin Tadıldığı Nokta: Müşahade Empty İmanın Lezzetinin Tadıldığı Nokta: Müşahade

Mesaj tarafından BuLeNT_AkDeNiz.0038 14.02.08 15:59

Müşahede, kalbin bütün şüphelerden arındığı ve tam bir sükûnetle huzur bulduğu makamdır. Allahu Teâlâ, zâtının tanınmasını, ilahi sevginin tadılmasını ve islam'ın güzelliğine ulaşılmasını iki temel esasa bağlamıştır:

1- İman,

2- Zikir.

İlâhî hüküm şöyledir: "Allah kendisine yönelenleri hidâyete erdirir. Onlar, gerçek olarak iman edenler ve kalbleri Allah'ın zikriyle sükûnete eren kimselerdir. Dikkat edin!

Kalbler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur, huzur bulur." (Ra'd, 28.)

Rabbini tanımak için yaratılmış bir kalbin bunlardan başka bir şeyle huzur ve sükûn bulması mümkün değildir. Efendimizin (s.a.v) beyanı ile, kalbin ilacı ve cilası zikirdir. Bu zikirlerin en üstünü, "la ilahe illallah" zikridir.( Tirmizî, Deavât, 9; İbnu Mâce, Edeb, 55; Hâkim, Müstedrek, l, 498.)

Arifler, gerçek tevhidin, ancak sahih bir iman, ilme uygun amel ve kalbin zatî zikre ulaşmasıyla elde edileceğini belirtmişlerdir.

İmam Rabbânî (k.s), bu mühim konuya şöyle değinir: "Kalbin Allah'tan gayri her şeyi unutacak derecede zikir içinde kaybolması ancak, ehl-i sünnet akidesi üzere hak mezheplerin hükümleriyle amel etmek suretiyle elde edilir. Bu, peşine düşülecek en büyük hedeftir. Cenâb-ı Hakk ile sükûn bulup selîm hâle gelen kalp sahipleri, eşyaya nazar ettiklerinde, onları değil, yaratanı hatırlarlar ve varlıklar ile perdelenmezler. Ne kadar düşünseler, bizzat eşyaya ait bir vücud ve unvan akıllarına getiremezler. Her şeyde ilâhî tecellileri müşahede ederler. Buna "fenâ-i kalbî" denir. Tarikatta ilk basamak budur ve diğer velayet kemâlatları bunun üzerine gelişir.( Bkz: İmam Rabbânî, Mektûbât, l, 278. Mektub.)

Yine İmam Rabbânî (k.s), demiştir ki: "Kişi sevdiği ile beraberdir."( Hadis için bkz: Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50; Hâkim, Müstedrek, IV, 171.) hadisi gereğince, Allah'ı seven arifler de hep O'nunla beraberdirler. Onlar, halkın içinde bulunsalar da Hakk'tan kopmazlar. Zahiren halkın arasındadırlar fakat, bâtın ve kalbleriyle Cenâb-ı Hakk ile beraberdirler. Kul ile Rabbi arasında asıl perde, kulun nefsidir. Bu âlem bizzat murad olacak bir şey değildir ki kalbe perde olsun. Kul, kendi nefsinin derdine düşerse Rabbinden gafil kalır. Bu durumda kalbe, Yüce Zâtın muhabbeti girmez. Cenâb-ı Hakk'ın muhabbeti öyle bir devlettir ki o ancak mutlak "fena hâli"nin gerçekleşmesinden sonra elde edilir. Buna ulaşmak, Zatî tecelliye bağlıdır. Bu tecelliye mazhar olan arif, her işini ihlas üzere, sırf Rabbinin rızâsı için yapar. Nefsini, cenneti ve cehennemi düşünmez. Bu mertebe, "mukarrabûn" sınıfına giren zatların mertebesidir.( Bkz: imam Rabbânî, Mektûbât, l, 24. Mektub)

Mevlâna Hâlid Bağdadî (k.s.), zatî zikrin ne demek olduğunu şöyle belirtmiştir: "Zikir, kalbten başlayarak ruh, sır, hafi, ahfâ ve nefs-i natıka üzerinde yapılarak bütün vücûdu sardığında "zikr-i sultanî" ismini alır. Zikr-i sultanî; zikrin insanın bütün vücûdunu sarması, hatta bütün eşyada hissedilmesidir."( Bkz: Esad Sâhib, Buğyetü'l-Vâcid, 149.)

Demek ki, bütün amellerin esası görülen "ihlas" ve hepsinin hedefi olan "tevhid", felsefe ve edebiyatla değil, kalbin bu derece ilâhî muhabbet ve zikir ile dolmasından sonra hâsıl olmaktadır. Bu muhabbetin meyvesi güzel kulluktur ve o derecede bir zikrin sonucu edebtir.
BuLeNT_AkDeNiz.0038
BuLeNT_AkDeNiz.0038
кαηкαℓιƒєค๔๓เภ
кαηкαℓιƒєค๔๓เภ

Mesaj Sayısı : 1379
Yaş : 30
Nerden : kayseri
Kayıt tarihi : 11/02/08

http://www.kanka.forumotion.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz